20 Şubat 2017 Pazartesi

Balık Kitabı

BALIK KİTABI HAKKINDA SİHİRLİ BİLGİLER:


↪ Tehlikeli bir dünyada sevgi ve umut öyküsü...


YAZAR:  Laura S. Matthews kimdir?


İngiltere’nin endüstri bölgesi West Midlands’de ailesinin beşinci ve son çocuğu olarak doğan Matthews’un babası işçi, annesiyse öğretmendir. İngiliz edebiyatı ya da sanat okumak arasında seçim yapma şansı bulan yazar, sonunda Londra Üniversitesi, Goldsmith College’da İngiliz edebiyatı okudu. İş yaşamına yayıncılığın ilk basamağından, zarf yapıştırarak başladıysa da, çocukları doğmadan önce küçük bir derginin yardımcı editörü olmuştu bile. Bir süre Güney Londra’da, bir süre de Fransa’nın ormanlık Alsace bölgesindeki bir kasabada yaşadı. İngiltere’ye döndükten sonra öğretmenlik yapmaya başladı; özellikle sorunlu çocuklarla ve gençlerle ilgilendi. Bugün, çocuklar için yazma atölyeleri, yarışmalar düzenleyen Matthews, sanatla edebiyatı birleştiren projelerde de gençlerle çalışıyor. Bugün, eşi ve çocuklarıyla birlikte deniz kıyısındaki Dorset kentinde yaşıyor. 2002 yılında, İngiltere’de çocuk edebiyatında ilk romanlara verilen Fidler Ödülü’nü (İngiltere) alan ve 2005 yılında, ABD’de Amerikan Kütüphaneler Birliği’nin (ALA) “Dikkate Değer Çocuk Kitabı” ödülünü kazanan Balık’tan sonra Matthews’un The Outcasts (Dışlanmışlar) ve yine çocuklar için yazdığı ödüllü A Dog for Life (Yaşam Arkadaşı Köpek) ve After The Flood (Selden Sonra) izledi. Lexi adlı romanıyla 2008 Lancashire Fantastik Kitap Ödülü’nü kazandı.

          Bazı Kitapları:
    Görsel sonucu
    the outcast laura s. matthews ile ilgili görsel sonucu
  •  BALIK   
  •  LEXİ
  • A DOG FOR LİFE (YAŞAM İÇİN BİR KÖPEK)
  • THE OUTCASTS (DIŞLANMIŞLAR)
  • THE GAME (OYUN)

KİTABIN ÖZETİ:

"Kaplan" ve ailesi birlikte kötü durumdaki "yabancı köye" yardım gönüllüsü olarak gitmişlerdir. "Kaplan" o kavurucu sıcakta yapacak bir şey bulamamaktan oraya yağan, belki de ilk kez, çok şiddetli yağmurun oluşturduğu eskiden göl kadar büyük olan ama artık bir su birikintisinden ibaret olan suyla bir çubuk yardımı ile oynarken bir anda sıçrayan bir balık görür balık bir gökkuşağı oluşturur ve suya geri dalar."Kaplan" balığı görmek için ölüyordu ama çamur yüzünden geçemiyordu, saplanıp kalmaktan korkuyordu. 

Sonra köye savaş yaklaştı bütün köy göç etti ama "Kaplan" ve ailesi son kalanlara yardım etmek istedi. En son herkes gittiğinde Rehber onları bu cehennemden kurtarmaya gelir ülkeye varana kadar balıkla birlikte bir sürü macera yaşarlar...


KİTAPTAN ALINTILAR:


1. Annem, "kişisel sorular" sorular sormak kabalıktır demişti; ama ne demek istediğini tam anlamış değildim. Bir tek göz bağları için geçerli olduğunu biliyorum, çünkü konuyu o zaman gündeme getirmişti. Konuklarımızdan, çok önemli biri görünen, şık, yaşlı bir beye, gözbağı taktığı için korsan olup olmadığını sormuştum. Ancak, bence o zaman bile annem bunu "kişisel soru" saymakta yanılmıştı; çünkü o bey kabalık ettiğimi düşünmediği gibi, kahkahalarla gülmüştü de. 
2. Bir tıslama vardı. Rüyamda yılanlar görüyordum ki uyandım. Karanlıktı. Gözlerimi kırpıştırarak, nerede olduğumu anımsamaya çalışırken, evdeki battaniyemi üstümde bulunca sevindim. Yattığım yerde kalçama sert bir taş batıyordu. Birden anımsayıverdim: Sınırı geçmek için çıktığımız yolculuğun ilk gecesinde açıkta yatıyorduk. Rahatımı kaçıran taş, yılanlı rüyayı kafamdan uzaklaştırmıştı. Zaten yılanlardan korkmadığım gibi, bu saatte ortalıkta olmaları için de hava çok soğuktu. Ama tıslama gerçekti. Gözlerimi kırmızımsı bir ışık huzmesine dikince, kamp ateşinin kalıntıları olduğunu fark ettim. Rehber kor ışığında kıpırdamadan oturuyor, haki renkli pantolonuyla gömleği, yıldızsız kapkara gökyüzünün önünde turuncuymuşcasına parlıyordu. Derken uzandı, ateşin ortasına birkaç dal parçası daha attı; çıtırtılar oldu ve küçük mavi alevler aniden turuncu turuncu parlayıverdi. Rehberin silueti bir an için bembeyaz ışıldadı. Tıslama sesi babamdan geliyormuş meğer. Uzandığı yerde, dirseğine dayanmış, arkası bana dönük kamp ateşinin üstünden rehberle fısıldaşıyordu. Ama beni uyandırdığına göre fısıldamayı beceremiyor diye düşündüm.
3. "Emin misin?" diye tısladı, tepesi soğuk beyaz bir pırıltıyla çevrili bir karaltı şeklinde babam. "Aslında ben dağları aşarak gitmek istemiyordum.Yani, bir kadın ve bir çocukla. Hem donanımlı da değiliz...". Rehber alçak sesle konuşmaya başladı. "Biz yola çıktığımız sırada söylenenlere bakılırsa, sınırı kapatmışlar. Yoldan gidip, kontrol noktalarının oradan geçemeyiz. Belgelerinizin olması önemli değil bence. Sınır nöbetçileri aldıkları emirlere bakarlar. Kampla dolup taşıyor, koşullar korkunç. Daha fazla insan almalarına olanak yok artık. Kadınla çocuğa gelince- erkekler hep böyle derler. ne kadar güçlü olduklarını görüp utanmıyor muyuz hep sonunda? Karınız sizin bile üstesinden gelemeyeceğinizi düşündüğünüz şeyleri başarmamış mıdır?"
4.  Herhalde eşek de aynı şeyi hissetmiş ya da otlar ona iştah açıcı bir sofra gibi gözükmüş olmalı ki, başını dikleştirip hızlandı; daha biz çamurun son birkaç metresini geride bırakıp tırmanırken, o tırısa kalkmıştı bile. Rehber de, annem babam da eşeğin sezgisine güvenerek, son adımlarında denetimi boşverip, onun peşi sıra öne atıldılar. Az sonra hepimiz yine kuru zemine ulaşmıştık; tam zamanında, çünkü dağlardan akşam inerken solgun gökyüzü iyice kararmaya başlamıştı. 
5. Annem, "Biliyorum lapa sevmiyorsun, Kaplan, ama başka bir şeyimiz yok; hem bence bu gece midemize sıcak bir şeyler girmesi lazım," diyerek hazırlığa giriştiyse de, o kadar yorgun görünüyordu ki, babam bu işi devraldı. "Bakayım, bir tavşan ya da belki bir kuş yakalarım," dedi Rehber, beni neşelendirmek için. "Ama burlarda pek bir şey bulacağımı sanmam." Ona hak vermek zorundaydım. Ben de kuş, tavşan ya da canlı herhangi bir şey olsam, yaşamak için başka yer bulmaya çalışırdım. 
6. Üç adam ateşimizin aydınlattığı çemberin hemen dışında durdular. Üstlerinde solmuş normal köylü giysileri vardı; ama göğüslerinin üstüne çaprazlama asılmış tüfekler tutuyorlar, bellerinden kalçalarına sarkan mermilikli kuşaklar taşıyorlardı. O anda onların da annemle babam kadar ihtiyatlı davrandıklarını fark ettim. Durumu gözlemledikleri kısa süre boyunca kimseden çıt çıkmadı; annemle babam sanki arka bahçelerine izinsiz giren birilerini paylayacakmışlar gibi gülünç bir biçimde dikiliyorlardı. Birden fena halde gülmem geldi; bastırmak için gözlerimi adamların tüfeklerine diktim.
7.Adamlar kenara çekilip, ateşin yanında kaygıyla bekleyen annemle babama ulaşması için Rehber'in aralarından geçmesine izin verdiler. Rehber'in elinden sarkan bir şey vardı; ama tavşan değil, topraktan çıkma bir şeydi; eski bir odun parçasına  benziyordu. Babam, benim dilimin dönmediği gerçek adını söyleyerek Rehber'i tanıştırır tanıştırmaz adamlar yine kuşkuyla baktılar. "Bu olanaksız," diye açıkladı Tıknaz, babam bir hata yapmış gibi. "Bu ad...-Bütün aile öldü."
8. Ortalık tuhaf bir biçimde sakindi. Adamlar sanki bir iş halletmişler gibi, bıkkın bıkkın, alçak sesle bir şeyler konuştular ve beni hayretler içerisinde bırakarak, arkalarını dönüp yürümeye başladılar. O anda kafama dank etti. Beni görmemişlerdi! Patikanın ilerisinde gözden kaybolduklarında, kıyıda, neredeyse burnumun dibinde duran kaba malzemeye baktım yine. Daha net görmeye başlamıştım. Boylu boyunca göz gezdirdim o şeye -Büyük bir ağaç gövdesi kadardı. Yüzeye çıktığımda beni görmelerini engellemiş olmalıydı.
9. Soluğum düzelene kadar oturduğum yerde kaldım; annemle babam da oturacak kaya aranarak bir süre dolandılar. Sivri bir kaç kayadan başka şey göremeyince, oldukları yerde çömelip dizlerine sarılarak başlarını öne bıraktılar. Rehber yanıma oturmadan önce eşeğin yüklerini düzeltti. Bu kez, söyleyecek  hiç bir şeyim yoktu. Rehber sırt çantama bakmak için arkaya eğildi. "Balık hala orada," dedi beni neşelendirmek istercesine.
10. Yere çok yakın, beyaz çarşafları olan, güzel, temiz bir yatakta uyandım.  Ortalık karanlıktı; hala gece olduğunu anladım. Bir tür kulübenin ya da binanın içindeydim. Yatağımın yanındaki askıya asılı, suya benzer bir sıvıyla dolu, saydam bir torbadan koluma bağlı ince bir boru vardı. Buna serum dendiğini biliyordum; babam bunu bazı hasta köylülerde kullanmıştı. Yanımdaki bir sandalyede Rehber oturuyordu. Temiz ve canlanmış görünüyordu. Biri ona yeni giysiler vermiş olmalıydı; çünkü üstünde o haki renkli, eski, tozlu gömlek ve pantolon yerine beyaz giysiler vardı. "Doktora benzemişsin," dedim uyku mahmuru. "Teşekkür ederim," dedi kocaman gülümseyerek. "Sana bağırdığım için özür dilerim, Kaplan."

KİTABIN KONUSU:

 Kaplan ve ailesinin gittiği köyden giderken yaşadıkları maceralar.


SON OLARAK KİTAPTAN BİR SAHNE...